8 Nisan 2017 Cumartesi

Mütareke-Millî Mücadele Yıllarında Eğitim (1918-1923)

Mondros (1918) ve Sevr (1920) Antlaşmalarını imzalayarak yıkılışını dünyaya duyuran Osmanlı Devleti, Anadolu'da İstiklâl Savaşı'nı başlatan Türk halkını, işgal, salgın, yoksulluk ve cehalet içinde bırakarak tarih sahnesinden çekildi.

1918-23 ara dönemi, ölüm kalım sorunlarının karabasanında eğitimi elbette ki öne alamazdı. Ama cumhuriyete doğru bir yolu akıllarına koyanlar, ulusal bilincin ve egemenlik haklarına sahip çıkma erdeminin eğitimle kazanılacağını bilmekteydiler. Kuva-yı Milliye ruhunun köylere kadar yayılmasında, işgallere karşı direnişlerde ve örgütlenmelerde, Osmanlı mekteplerinden yetişen muallimlerle aydınların rolleri ise hareketin en sıcak ve samimî gerçeğiydi.

Mitinglerde, kongrelerde, milis güçlerinde ve ordu saflarında yer alan muallimlerden 30'u ise ilk Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne katıldılar. (Genel kurulun yüzde 10'unu oluşturan bu düzeyde bir temsil gücüyle eğitimcilerin sonraki meclislerde de yer almaları bir daha mümkün olmamıştır).

Ankara'daki siyasi-askeri kadro, cephedeki savaş kadar içerideki cehaleti de tehlikeli görüyordu. Kurulan ilk İcra Vekilleri Heyeti (Bakanlar Kurulu)'nda Rıza Nur Maarif Vekilliğine getirildi. İstanbul'daki Saltanat hükümetinin sık sık değişen Maarif Nazırları ise, Dersaadet okullarına bile söz geçiremeyen yetkisiz birer Maarif Müdürü izlenimi vermekteydiler. 1918'de İstanbul'da kurulan ve üyelerinin çoğunluğu mektep cemiyetlerinden gelen Millî Kongre'nin, dağılan Meclisi Mebusan'ın yerini alacak bir Millî Şûra oluşturulması girişimi sonuçsuz kaldı. İstanbul'da ne eğitim, ne yönetim için umut ışığı bulamayanlar birer ikişer, bazan kafilelerle Anadolu yollarına düştüler.

İktidardaki Hürriyet ve İtilâf Fırkası, maarifte "İttihatçı temizliğine" girişmekten geri kalmadı. Bir süre sonra Anadolu'da millî hareket başlayınca da İstanbul'daki öğretmen okullarından mezun olanların Anadolu okullarına atanmaları, aydınların türlü yollardan Anadolu'ya gitmeleri, Kuva-yı Milliye haberlerinin İstanbul'a ulaşması engellenmeye çalışıldı. 1920 Nisanında Maarif Nazırı olan Rumbeyoğlu Fahreddin, okul kitaplarına, İkinci Meşrutiyet'in Türkçülük akımıyla giren "Türk" sözcüğünü çıkarttırdı! Bununla birlikte İstanbul'da ve işgal bölgelerinde öğretmenlerin çoğunluğu, Türk'ü ve Türklüğü işlemekten çekinmediler. 6 Mayıs 1920'de TBMM'nde Maarif Vekilliğine seçilen Rıza Nur, üç gün sonra okunacak Hükümet programına eğitimle ilgili konuları da katabilmek için, Ankara Maarif Müdürlüğünden çağırdığı bir tek kâtiple çalışarak yeni halk hükümetinin eğitim stratejisini belirledi:

- Dinî ve millî eğitim,

- Hayatî, işe dönük, üretkenliği aşılayan eğitim,

- Millî yapıya, coğrafyaya, kültüre, geleneklere uygun ders kitapları,

- Çağdaş ve bilimsel olanaklara sahip okul,

- Sözlük, tarihsel, toplumsal, edebî eserler yazdırılması, bunlarla ulusal duyguların geliştirilmesi, Doğu'nun ve Batı’nın bilim-fen kaynaklarının Türkçe'ye çevrilmesi,

- Elde bulunan okulları en iyi biçimde, dikkatle ve özel çabalarla yönetmek...

Rıza Nur imzasıyla 10 Mayıs 1920'de yayınlanan ilk genelgede ise öğretmenlere şöyle denmekteydi:

"Batı’nın köle etmeyi amaçlayan emperyalist saldırısına uğrayan ulusumuz bir buhran yaşıyor. Dinimiz ve ulusumuz tehdit altındadır. Eğitim ve öğretim görevlileri olan siz aydınlar, ulusumuzu uyarmakla yükümlüsünüz..."

Kaynak:Cumhuriyet Dönemi Eğitim Tarihi - Necdet Sakaoğlu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder